İslamiyet dininin mistik yönünü ifade eden Sufilik ya da Sufizm bir başka ifade ile tasavvuf aslında tüm semavi dinlerin bir özü olarak tanımlanırsa yanlış olmaz.
Amerika başta olmak üzere Avrupa’da da Sufizm’i tanıtan ve onu bir öğreti olarak sunan İnayet Khan Hindistan kökenli bir mistiktir. Ona göre insan hangi dine mensup olursa olsun bir sufi olarak yaşabilir. Çünkü Sufizm sevgi ve ışığın diğer adından başka bir şey değildir.
İslam tasavvufunda çok kullanılan bir terim olan insan-ı kamil mertebesi her insanın ulaşması gereken bir mertebedir. Dünya insan ile insanın kendi özü arasındaki en büyük engeldir. Bu engeli aşmak için arzular ve ego yok edilmelidir. İnsan direnç göstermeden dünyanın geçici zevklerinden kurtulduğu ölçüde sonsuz yaşama merhaba diyebilir.
Sufizm’in tarihi işgal eden büyük alimleri arifleri ve aşıkları halen ışıl ışıl parlayan eserleri ile insanların karanlık dünyalarını aydınlatmak için birer ışık olmaya devam ediyorlar.
Mevlana Celaleddin-i Rumi “ Ne olursan ol yine gel” nidası bu noktada İnayet Khan ile ortak paydada buluştuklarının bir göstergesidir. Tüm dünya insanlarını ırk din dil mezhep sınıf ayırımı yapmadan kucaklayan sufizm; aslında her insana sadece insan olduğu için ve yüce yaratıcıyı bulabilecek bir kapasite ile donatıldığı için değer vermektedir.
“Ben mi evrenin içindeyim, yoksa evren mi benim içimde?”
Üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir soru. Hem de on yıllarca düşünülmesi gereken bir soru. “Evren benim içimde!” cevabına ulaşabilen her insan tam manasıyla kamil insan veya ermiş ya da aydınlanmış insan olmayı başarmıştır.
Tüm Sufizm’in, Budizm’in Taoizm’in ve Zen’in nihai amacı da insanı aydınlatmak ve kendi içsel özüne yeniden ulaştırmaktan başka bir şey değildir.
Yollar ve yöntemler farklı olsa da hedef birlik bilincine ulaşmaktır.