//

Tanıştırayım: Orlando!

293 views

 

Şimdiiii The Civil Wars’tan “No Ordinary Love”ı açmanızı tavsiye ederim.  Aşağıda, buyrun!

 

Çünkü sıradışı bir roman kahramanı ve sıradışı bir aşktan bahsedeceğim.

“Canımın içi, böyle şeyler yalnız romanlarda olur.” diyerek bu alıntıyı yavaşça buraya bırakıyorum 🙂

Güçlü kadın yazarlar hep ilgimi çekmiştir. Uzun zamandır okumak istediğim bir yazar olan Virginia Woolf’un kitaplarını inceledim, Orlando ve Mrs. Dalloway ilk okumak istediğim kitapları oldu. Bu yıl, Şubat sonu ile Mart başı arasında ATO Congresium’da gerçekleşen Kitap Fuarı’nda Orlando ve dilimize ilk defa çevrilen denemelerinin yer aldığı Güvenin Ölümü’nü satın aldım. Orlando, bahsedilene göre Woolf’un en renkli kitabıymış ve hatta eğlenceli bir kitapmış, ki Woolf zor okunan bir yazar olarak görülür. Woolf okumaya yumuşak bir giriş oldu benim için.

Fantastik mi fantastik bir biyografi. Hayal gücüne sağlık Virginia’cığım. Dört yüz yıla yakın yaşatmış Orlando’yu. Neredeyse her gün, hepimizin düşündüğü “Ben kimim ve hayatımı nasıl yaşamak istiyorum?” sorusunu temel alıyor ve pervasız karaktere her türlü imkanı veriyor, cinsiyet bile değiştiriyor. Woolf’un kadınlarla dedikodulara yol açan birliktelikleri olmuş ve Orlando’yu da bir dönem çok yakın arkadaş olduğu Vita Sackville-West’ten esinlenerek yazmış.

Orlando 16. yy’da soylu bir ailenin erkek çocuğu olarak dünyaya gelir, ilerleyen zamanlarda Kraliçe’nin gözdesi olur. İçinde karşı koyamadığı bir yazma isteği vardır. Sayısız şiirler, oyunlar yazar. Bir meşe ağacından esinlenerek yazdığı şiiri yıllarca göğsünde taşır. Birkaç yüzyıl sonra büyükelçi olarak İstanbul’a gelir ve burada bir değişim geçirerek kadın olur. Woolf, kadın olmanın ve erkek olmanın ne anlama geldiğini irdeliyor. Orlando, her iki cinsiyet içinde de o kadar rahattır ki kendi benliğini koruyarak, içindeki Orlando’ya sahip çıkarak hiç bocalamaz yeni yaşamında. Ama yalnızlığa, özgürlüğe ölesiye düşkündür. Sonrasında Bursa’ya giderek çingenelerle yaşar, ardından kadın kimliği ile İngiltere’ye döner. Artık yirminci yüzyılda entelektüel, yetenekli, alımlı bir kadındır. Meşe ağacından esinlenerek yazdığı ve yıllarca göğsünde taşıdığı şiiri ile ünlü olur. Edebiyat çevresince çok popüler olur; fakat Orlando, bu entelektüellerden sıkılır. Yalnızlık onun için hep sığınacağı, huzur bulacağı yerdir.

Kitapta, “Pek çok çağda mutluluk aradım ve bulamadım; şöhret aradım, elimden kaçırdım; aşk aradım, tadamadım; hayat – ve şu işe bak, ölüm daha iyidir. Pek çok erkek ve pek çok kadın tanıdım, hiç birini anlamadım. Burada, üstümde gökyüzü ile yatmam daha iyi.”

Ve başka bir yerde de “Ben eşimi buldum, benim eşim kırlar. Ben doğanın geliniyim.” sözleri yer alıyor. Lalettayin bir karakterden çok fazlası oluyor Orlando, başına buyrukluğu, yaşamı algılayış şekli etkiliyor. Keyfine göre anlamlandırıyor zamanı; “…düşen saniyenin içine dalıyor, onu normal boyutunun on iki katı kadar şişiriyor, binlerce renge boyuyor ve evrendeki bütün pılı pırtıyla dolduruyordu.”

Orlando ile birey olarak karmaşıklığımızı, gel-gitçi durumlarımızı da hatırlıyoruz, sıkça. “Zihin ne biçim bir görüntü oyunu, birbirine benzemez şeylerin buluşma yeri! Bir an soyumuzdan, konumumuzdan pişmanlık duyuyor ve çileciliğin yüceliğini arzuluyoruz; bir an sonraysa bir bahçe yolunun kokusundan etkileniyor, ardıç kuşlarının şakımasını duyunca gözyaşı döküyoruz.”

Gibi gibi…

İnsana dair, yaşama dair kesitler… Bu arada, bu çarpıcı hikaye 1992 yılında sinemaya uyarlanmış, izlenecekler arasında yerini aldı bile.

Keyifli okumalar diliyorum.

Kitaplar iyi ki var!

İlk nefes alışım bir yaz gününe tekabül etmiş, diğer mevsimlerden ayrı bir yer edinmiş güzelim yaz’ım, naçizane gönlümde. Güneş enerjisi ile çalışır olmuş serotoninim :) Neyse, yaz ile olan münasebetimi burada kısa keseyim de sizlerle diğer süper özgeçmiş ayrıntılarımı paylaşayım (kinayeye pek başvururum, huyumdur.) Çocukken çok çocuktum, kafa mı yarmadım, diz mi parçalamadım, incir ağaçlarının tepelerine mi tünemedim, ne süper günlerdi. Hızlı yaşadım çocukluğumda, boyum çok uzamamış o sebepten :) Ya benim özgeçmiş nası biter böyle aşırı dallı budaklı yazmakla, bilemedim, sabırlı olmalısın Sevgili Okurum. (Belki buraya kadar bile okumadın.)

Çatalca’da başlayan sevgili mütevazi serüvenim, bir çok şehir ve ülkeyi de içine alarak Oburiks iştahı ile farklı coğrafyalara uzandı, uzanıyor, uzansın. KTÜ’de keyifle Biyoloji okudum. Üçüncü sınıfta Viyana kapılarına dayandım, asil bir Erasmuszade olarak. Oradan başka ülkelere gezmeceler. Sonra okul bitince kafamda birçok bitkiciğin, hayvancığın Latince isimleri, toz pembe gözlüklerim ile iş aradım, eh buldum tabii. Buldum da Latince gerekmedi pek, dış ticaret yaptım 2 yıl, evet branşım ile ilgili değildi ama o işten de keyif aldım. Bu süre zarfında biyoloji ile ilgili bir sitede yazılar yazdım ve editörlük yaptım. Ve tabii bir Türk evladı olarak kutsal sınav KPSS’ye hazırlandım. Şimdilik son durak Ankara, 2 tam 1 çeyrek yıl oldu bile. Şuan Ankara’dan yazmaktayım, çok bağ mı varmış ki burda, ben bi tek Papazın Bağı’nı gördüm. Neyse, rastgele bakalım.

4 Comments

  1. hem merak hem de hayıflanma oldu benimkisi. neden daha önce haberim olmadı neden daha önce okuma fırsatı bulamadım diye. Eline sağlık Pelin im 🙂
    Ya o kapsül Pelin’ime gelseydi der yorumu burda sonlandırırım.

  2. edebiyat meraklısı kitap kurdu güzide insan. ne hoş ifadeler onlar öyle. (her ne kadar orlando yu pek sevmesemde (ben sözkonusu kitabı mı okudum ya dedim he:)). yine yaz hep yaz. kritiklerini bekliyoruz..

    • Senin sevememene üzüldüm doğrusu. Bu kitabın farklı bir tarzı olduğu kesin, ben de okumaya başlamadan önce “Woolf,zor okunuyor.” ön yargısıyla yaklaştım kitaba, ama sonra baktım oooo bitmiş bile 🙂 Kırmızı Kedi’den İlknur Özdemir’in çevirisini okudum, belki çeviri ile ilgilidir. (Yoksa kesinlikle sevmen gerekirdi ehehe :D) Edebiyat, herkeste farklı etki bırakıyor işte. 2mizin de beğendiği eserlerde buluşalım 🙂

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.