Geçenlerde ölüm üzerine düşünmeye başladım. Her dinin, felsefecilerin ve düşünürlerin farklı farklı yorumları var. Büyük bir bilinmez ve bence hiçbirinin ispatlanması da mümkün değil. Zaman, gerçeğin ne olduğunu hepimize bir bir gösterecek ve ancak o zaman aydınlanacak bu gizem. Ben de geriye kalanların ölümlere üzülmeleri üzerine düşünmeye karar verdim. Neticede ölenler ölüp gider ve bu dünyadaki görevleri biter, kalan sağlar hala buradalar ve insanoğlu bencilliğini devam ettiriyor, ölümlerde bile. Kalanların ölümlere neden üzüldüklerini düşününce de şu sonuç karşıma çıktı: “menfaat”. Çok üzücü değil mi? Ölülerden hala beklentimizi karşılamalarını bekliyoruz, daha doğrusu karşılayamadıkları için üzülüyoruz, belki de gizliden gizliye kızıyoruz onlara kim bilir?
İnsan birinin öldüğüne çıkarı yok olduğu için üzülür, maddi – manevi. İlk başta bu düşüncenin çok sert ve itici geldiğinin farkındayım ama bu şekilde düşünen bizleriz. Size milyonlarca örnek sunabilirim; ilk çağlarda küçük bir köyde yaşayan ve ahşap işlerinde çok başarılı bir zanaatkârın ölmesini düşünelim. Artık ahşap işi çıktığında bununla uğraşacak, yapacak veya en azından onun kadar başarılı bir şekilde icra edecek biri yoktur artık. Bunun için köy halkının üzülmesi gayet normal, çünkü onların menfaat kesildi. Veya daha yakın bir örnek ele alalım; bir akrabanız öldü, neden üzülürsünüz? O artık beni sevmeyecek, zor zamanlarımda beni dinlemeyecek, destek olmayacak demez misiniz? Bu bencillik değil de nedir? Başka acı bir örnek de şehitlere üzülmemiz; gayet normal ama altında yatan sebebi düşününce şu acı durum çıkar; “hayalimizin sekteye uğraması”. Nedir bu ortak hayalimiz; onun da diğer ailelerde olduğu gibi hayatına normal bir şekilde devam etmesini arzu ederiz, ailesi ile bir arada, mutlu bir şekilde… Elbette bunlara üzülmek ve normal bir hayat sürmelerini beklemekte de bir problem yok ama üzülme sebebimizi düşününce kendi hayalimizin, hayalimizdeki bu aile yaşantısının gerçekleşmemesi, yani hayalimizin sekteye uğraması sonucu çıkıyor.
Ölenler bu dünyada görevlerini tamamladılar, onların değiştirebilecekleri bir şey yok artık. Keşkesiz dileklerle onları uğurlamaktan başka yapacağımız bir şey de kalmıyor geriye. Aslında yapabileceğimiz şeyler de yok değil elbet; onlar hayattayken kıymetini bilmek, pişmanlık yaşamadan onlarla birlikte güzel zaman geçirmek ve doğal yolla gerçekleşmeyen ölümleri önlemek adına elimizden geleni yapmak gibi… Ne oldu? Pek de gelir – geçer laflar gibi geldi kulağınıza değil mi? Peki yine bu yapabileceklerimizi menfaatimiz için yapmıyor, yapamıyor, göz yumuyor ve erteliyorsak eğer, bencilliğimiz ve çıkarlarımız buna engel oluyorsa… Beni tekrar haklı çıkarıyorsunuz demektir. İşte yaşadığımız dünya; “menfaat dünyası” ve biz bu menfaat dünyasındaki birer yolcuyuz, hepimiz kendi rotasında ilerleyen, ufacık bir zorlukta hemen rotasını değiştirebilen…