Yüce Kudret (Allah, Tanrı, Rab, İlah, Evren), kıymet verdiği insanların; kendisinin verdiği kıymeti anlayanlara biraz eziyet ediyor. Sonrasında çeşitli yollarla gönderdiği sıkıntıların ardından sunduğu bereket, huzur ve insani duygularla onlar için farkındalık sahibi birer iyi insan olarak kalmaları adına savaşıyor… Bunu yapıyor, yaşatıyor önce, hissettiriyor… Ki kendisinin canı yandığı yerden diğer insangilin canını yakmasın! Bunu iyiye yoran ve yoğuran insangiller sevgi, huzur, şükür, bağışlama, anti-kibir tarzında tatlı bir hayat sürüyor. “Deha olanlar idrak ediyor, çünkü dehanın idrak kabiliyeti iradenin hizmetinden çok daha gelişiyor…” (schopenhauer…)
Yüce kudret, kendisini umursamayanlar için biraz çabaladıktan sonra onların “ne hali varsa görmeleri” adına onları serbest bırakıyor. Ve onlar da ne halleri varsa görüyorlar. Sevgisiz, huzursuz, kıymetsiz, başı boş, salaş, faydasız ve beyhude bir hayat kalıyor sevişmek için onlara. Onların farkına varamadıkları ya da farkına varıp harekete geçemedikleri bir nokta oluşuyor ; “Saadetimiz cebimizde olan şeylere değil, kafamızda olan şeylere bağlıdır…. Saadetimizi başkasının kafasında arayamayız….” (Schopenhauer- İrade Felsefesi, 1962). Bu yüzden “Talih ve saadet kendi kendine yetenlerindir.” (Aristo’dan aktaran Schopenhauer)…Ve bu noktayı virgüle, ünleme, soru işaretine çevirmeye çalışıyor insangiller…
Ne olur idrak edelim, etsinler, ettirelim. Dünya çok kötü, dünya çok güzel!
kötü, güzel.
şiir bile yazamıyorum iyi kötü.
Kimse de demiyor ki şu bu bütün kibristan alemine bir kibrit de biz çakalım! Ne olacak böyle?
Dünya çok kötü, dünya çok güzel.
Tablo: Norveçli ressam Edvard Munch / ÇIĞLIK